Kimsesizlik Tevârüsü

Ezelden kalma buhran, sinemde bir yara derin;
Âvâre ruhum, bekler şifâyı, gökte bir nur serin.
Kederden örülmüş duvarlar, her nefeste yükselir;
Yalnızlık, bir gölge gibi, peşimden sessiz gelir.
Ne bir sığınak, ne bir liman, bu dipsiz karanlıkta;
Savrulur yaprak misâli, ömrüm bir meçhûl ırmakta.
Sükûtun diliyle feryâdım, semâya yükselir;
Kimsesizliğin zincirleri, ruhumu esir eder.
Umut, bir serap gibi, uzakta parlar, kaybolur;
Gönlümde bir fırtına, dinmek bilmez, hep yoğrulur.
Ne bir el uzanır, ne bir ses duyulur bu ıssızlıkta;
Yitik bir hatıra gibi, kalbimde saklı bir sızıltı.
Ne vakit diner bu figân, ne vakit solar bu hicran?
Bu kimsesizlik mirâsı, nesilden nesile aktaran.
Bu çaresizlikle yoğrulmuş hayat, bir sınav mı, bir ceza mı?
Ruhumun derinliklerinde yankılanan bir feryâd mı?
Gökyüzünde kaybolan yıldızlar gibi, çaresizce
Beklerim bir mucizeyi, bir umut ışığını, kimsesizce.
Dermanı bilinmez bu sancı, tesellisi nerede saklı?
Ey felek, nedir bu çile, bu bitmez tükenmez keder?
Kimsesizliğin gölgesi, üzerimde bir ömür sürer.
Bir umut kapısı aralar mısın, ey göklerin sahibi?
Yoksa bu yalnızlık, ezelden ebede kaderim midir?
Dindirmek mümkün mü bu yangını, bu içimdeki fırtınayı?
Kimsesizlik tevârüsüyle yaşamak, ne zor bir imtihan.


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir