Eylülün Serin Tınısı

Üşütme beni
bu kırık dökük yanımla
gereğinden fazla derin denizsin içime çekme
yasla sırtını yalnızlığıma serin sular
o derde derman değil bu melhem bu sargılar
kimin sessizliği benim içime çöktü bilinmez
uçurumdur karanlık dipsiz inilmez
açma sandığını eski ömrümün
dökülür de içinden küflü bir anı silinmez
daha bu fısıltı bir şey değil
sen bir de kederli halimi gör
hüzünden ağır yorulur farkına varmazsın
kuş suda nasıl uçmayı bilmez
su da kuş da
hangi göğün neresindedir ayırmaz
böyle bir susmak vardır
yok kalabalığa karışanların işidir çığlık
bozuktur yolu gitmelerinin
durmadan durmadan yeni yollar istemez
yolcunun kalbi yoldur
yolun en tenha yerinden yürür
ağlama halime sığınacak yerim yok
yanıma gelme düşüş veya başka iniş
hayat, nefes, zaman, söz yok
kirpiklerinde saklı
bazı unutulmuş bahçelerin
yalnız çitleri
bir çöküşe asılı kalır
kaçış gibi
kederli anların
aklımda yoktu aslında yazmak
yoksa hiç niyetim yoktu
gidenler dönerler
her gün rüyalarıma
karışır anlaşırız
bir veda acılığında
kalanlarda kalmış ya rüyası gidenlerin
hep yeni hikayeler arıyorlar
günlük taze şarkılarda
ve düşler kalanlara kalıyor
nasılsa gidenler gerçeğin olduğu yerde
sebebim sensin
bu dalgın sabah
bu kırık ayna
bu sessizlik
varlığın
her şeyi unuttuğum hayat
beni hatırla!


Yorumlar

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir